2012
10 Nisan 2012 Salı
TELİF/VERGİ SORUNU
Medeni bir ülkenin sorumlu vatandaşlarının en önemli sorumluluklarından birisi de kazandıkları parayı belgelemek ve diğer vatandaşların da belgesiz kayıtsız işler yapmasını önlemeye çalışmaktır.
Kazandığı parasının vergisini olması gerektiği gibi ödeyen vatandaşlar aynı zamanda verilen verginin ve hizmetlerin doğru oranda yapıldığını kontrol etmek ve ülkenin değerlerini korumakla da yükümlüdürler.
Eğer sanatçılar bu ülkenin hükümetlerinin kendilerine iyi davranmasını ve haklarını kanunlar yolu ile korumasını istiyorlarsa öncelikle kendilerine düşen çalışmayı ve üretimi ortaya koymalı, tüm kazancını belgelendirmeli ve çalıştığı şirket ve tüzel kişilerle de faturasız açıktan iş yapmamaya özen göstermelidir.
Hemen hemen tüm medeni ülkelerde sanatçılar telif kazançlarını kazanılan reklam ve diğer gelirlerin üzerinden belirlenen yüzde oranlarından kazanırlar (radyolar %5 müzik tv leri %12 vb)
O yüzden vergi kanunlarını sistemlerini iyi oturtmuş ve vergi kaçaklarını minimuma indirmiş ülkelerde aynı oranda telif oranları oldukça yüksek miktarları bulmaktadır.
KAZANCA GÖRE TELİF
Kazanç üzerinden vergi bir çok kimsenin işine gelmediği gibi telifler söz konusu olduğunda da aynı yaklaşım olduğundan dolayı hakkaniyetli paylaşımlara bir türlü ulaşılamadığından her sektör ve meslek gurubu kendine göre ve lehlerine çözümler üretmeye çalışarak sistemi tıkamaya devam etmektedirler.
Özellikle telif konusunda birçok meslek birliği kendine göre tüzükler hazırlamakta ve diğer meslek birlikleri ile sürekli ters düşmekte ve söz konusu uygulamalar telif ödeyenleri de zaman zaman zor duruma düşürmektedir.
TEK SİSTEM
Herkesin haklı olduğunu iddia ettiği 8-10 sistem yerine herkesin üzerinde hemfikir olduğu TEK BİR sistem kurulması hem üretimin artmasına hem de kazanılan paranın haksız ellerde kaybolmasını engelleyecektir.
Kazancının bir kısmını ev/işyeri sahibine kira olarak ödemekte sakınca görmeyen zihniyetin artık doğru oranda vergisini ödemesi ve müziği kullanarak kazandığı paranın belirli bir kısmını da telif olarak ödemesi yani her kullanıcıdan “kazandığı oranda” telif alınması bu yüzden medeni ülkelerde uygulanan bir sistemdir.
Amerika’yı yeniden keşfetmek gerkemezken, ülkemizdeki meslek birlikleri ve maalesef bir çok kuruluş bu sisteme yanaşmadığından veya kazancını gerçek oranda belgelemediği için “pazarlık” veya “emsal değer” sistemi ile her sene radyo televizyon veya diğer müzik kullanıcıları ile pazarlık yapmakta ve hukuksal süreçlere başvurmak zorunda kaldıkları için büyük zaman ve para kaybetmektedirler.
Ayrıca meslek birlikleri ayrı ayrı kollardan kullanıcılarla pazarlık yaparak çoğu zaman hakkaniyet dışı gelirler elde etmekte veya gelir kaybı yaşamaktadırlar.
ORTAK PROTOKOL
Oysaki söz konusu kullanılan müzik ise ortak bir protokol üzerinde anlaşarak tüm meslek birlikleri daha önceden anlaşılmış paylaşım yüzdeleri üzerinden kullanıcıdan tek seferde kazancının ( almanya da radyolarda % 5) yüzdesini devlete vergisi ödendikten sonra kendi üyelerine paylaştırması bir çok zahmeti ortadan kaldıracak ve şeffaflığı getirecektir.
Mesam msg müyap müyorbir gerek temsili gerek mekanik alanlarda zaten kimin hangi oranda paylaşım yapacağını bilmesine rağmen ayrı ayrı listeler ve şablonlarla hak paylaşımlarında sürekli ters düşmektedirler.
FONOGRAM AKTİ
Söz konusu olan “mekanik” ve “temsili” alan için her müzikal eserin bir “tapusu” veya bir “paylaşım akti” olması ve tüm paylaşımlarda aynı orana sahip olması tüm meslek birliklerini ve kullanıcıları rahatlatıcak bir sistemdir.
Örneğin 1 şarkı için şu an 5 meslek birliği ayrı ayrı anlaşmalar yaparak para toplayıp daha sonra bu parayı dağıtmakiçin kendi içinde listelerle boğuşmakta ve gereksiz zaman ve para kaybetmektedirler.
Nasıl ki bir ticari ürünün kazancından onu üretenler belirli bir oranda para kazanıyorsa her müzik eserinde (ki burda söz konusu olan kaydı yapılmış fonogramdan bahsediyoruz) aynı eserin üzerindeki hak sahipleri temsili ve mekanik için ayrı oranlarda ortak bir fonogram aktini imzalamalı ve bu oranlar ortak bir bilgisayar sisteminde bir seri numarası ile belirlenmeli ve alınan paranın devlet vergisi ve meslek birliği payı düşüldükten sonra gelirin kalan bölüşümü hep imzalanan fonogram akti veya protokolü üzerinden olmalıdır.
ONLİNE PAYLAŞIM
Şu anda mesam ve msg daha çok temsili alanda besteci sözyazarı aranjör prodüktör ve yayımcı haklarını kollamakta müyap ise mekanik ve dijitalde söz sahibi olup müyorbir ise kendi sanatçıları için kadroları ile sürekli farklı farklı sistemlerle alınan paraları paylaşmaktadır.
Bütün meslek birlikleri kendi veri tabanlarını ortak kullanmalı,
müzik kullanıcılarına da servis vererek kullanıcıları ve eser sahiplerini bir sistemde toplayarak hangi eserlerin daha çok kullanıldığını da görerek daha faydalı bir paylaşım sistemi kurmalıdır.
Eğer tek bir şablon olursa ve bunu bilgisayara yükleyip hem devletin hem kuruluşların hemde meslek birliklerinin dolayısıyla sanatçıların da online kontrol ettiği bir sisteme geçilirse hem masraflar düşecek hem de insanların kazançları artacaktır.
Teknolojinin ilerlemesiyle medya takip şirketleri liste kontrolünü kolaylaştıracak ve meslek birlikleri kadroları da konsantrasyonlarını liste kontrolü ve projeksiyonlar üzerinde yoğunlaştıracaktır.
KAYNAKTAN TELİF
Televizyon ve radyolar gelirlerinin büyük bir kısmını reklam gelirlerinden elde etmektedirler. Bu paranın birkaç muhasebe işleminden geçerek ve her seferinde azalarak değer kaybetmesi ve meslek birliklerine gelene kadar ajansların şirketlerin ve diğer yan kuruluşların insafına kalmasından dolayı hem sanatçılar hem yapımcılar hem de devlet zarar görmektedir.
Reklam veren her şirket ödediği paranın %5 ini vergiden düşerek (reklam için harcanan bir bedel olarak fatura ederek) direkt olarak devlete ödediğinde devlet bu paranın içinden ayrıca vergi kazancı sağlıyacak ve sanatçı da kesintisiz telifine kavuşmuş olacaktır.
Aynı şekilde otel restoran ve gece kulübü ve konser mekanları da müşterilerine kdv veya servis bedeli gibi konumlarına göre belirlenen oranlarda faturalarında telif paralarını müşterilerine fatura ederek kendi karlarından telif ödemekten kurtulmuş olacak ve kazanılan para kontrol altına alınmış olacaktır.
OTO KONTROL
İlk bakışta tüm ticari müesseseler nasıl olsa kazançlarını düşük göstermeye eğilimli olduğundan böyle bir sistem sanatçılar için dezavantajlı görünsede, bu sanatçıları ve müzik işi yapan insanların açıktan para almak yerine fatura kesmeye zorlayacak ve fatura kesmek zorunda kalan şirketler de reklamlardan ve müşterilerinden aldıkları paraları sisteme dahil etmek zorunda kalıcaklardır.
Medya takip şirketleri çalınan müzik ile beraber alınan reklamları da raporlayarak ortada dönen bütçe için daha makul sonuçlar elde edeceklerdir.
Reklam ve diğer gelirlerini düşük göstermeye çalışan ve az telif ödemek isteyen şirketleri de yine meslek birlikleri ikaz edicek ve hukuksal olarak elinden geleni yapıcaklardır.
Ayrıca gerek müzisyen gerek yapımcı gerek kullanıcılar götürü usülü sistemdense kâra göre oran sistemiyle daha hakkaniyetli bir vergi/telif denklemi oluşturacaklardır.
Gerek radyo televizyon gerek otel klüp ve diğer müzik kullanıcılarının işletme ruhsatlarında ulaştıkları ortalama insana oranlı minimum telif tabanı belirlenecek ve liste zorunluluğu veya genel tarz projeksiyonlari getirilerek telif kaçağı olması engellenicektir.
Ortak hareket edildiği için yapımcılar televizyon ve radyocuları kollamak yerine sanatçıların telif almasını sağladıkça kendi prodüksüyonlarınında dijital kârları artıcak ayrıca teliften kazanan sanatçılara da album satışlarında daha az yüzde vererek maliyetlerini düşüreceklerdir.
Sanatçı yapımcı ve yayımcı ortak hareket ederek sektörü zenginleştirecek ve bu ortaklık herkesin yararına olucaktır.
15 Mart 2012 Perşembe
BÜYÜK ŞEHİRDE İLİŞKİNİN 5 ETABI
Eğer taşrada yaşıyorsanız veya muhafazakarsanız veya aile ve
mahalle baskısına dayanacak durumda değilseniz aşağıda yazacaklarım sizin için
geçerli olmayabilir.
Modern şehir yaşamında ilişkilerin patlak vermesinin en büyük
sebebinin eski adetlerle ve düşüncelerle hareket ederek karşısındaki insanı
kaybetmek olduğunu düşünüyorum.
En yaygın yapılan hata ise “görücü usulü flört” dediğim daha
tanışmadan uzaktan tahlil yapmak, arkadaşlara sordurarak bilgi almak, dış
görünüş ve davranışlarını kendi muhakemesi ile değerlendirmek ve ilgilendiği
insanın daha haberi olmadan kendi kendine gelin güvey olmak veya sinsi planlar
yaparak karşı tarafın hoşuna giden veya gitmeyen şeyleri analiz ederek ani
baskınlar düzenlemek gibi eski türk savaş taktiklerini ilişkiye uygulamak
olarak sayabilirim.
Ayrıca ortada fol ve yumurta olmadan kendi arkadaşlarına
“şöyle tatlı birisi var çok hoş” gibi bilgiler vererek daha sonra olacak
olumsuz ilerlemelerden insanın kendisini aşırı yormamasını veya ilişki
anlamında insanın kendi kendisini baltalamasından da koruması gerektiğini
düşünüyorum.
Bu yüzden modern şehir yaşamında insanlardan ve kendi
tecrübelerimden yararlanarak edindiğim ve genelde insanlarla sözlü paylaştığım
ilişkinin 5 etabı formülünü diğer arkadaşlarımın da ısrarıyla naçizane sizlerle
paylaşmak istedim.
1 KESİŞME
Oldukça avam bir tabir olmasına rağmen ilk etapta iki
insanın gözleriyle birbirine vurulmasının sağlıklı bir ilişki için temel şart
olduğunu düşünüyorum. Aklınızla ve mantığınızla analiz etmek yerine bırakın
içgüdüleriniz sizin yerinize karar versin. Eğer yaşadığınız büyük aşkları
hatırlarsanız ilk gözgöze geldiğiniz andaki o büyük heyecanın önemini sanırım
kabul edersiniz. Çok farklı kabilelerden kültürlerden olsanız bile eğer iki
kişi aynı anda gözleriyle birbirine vuruluyorsa bu kesinlikle iyi bir başlangıç
olacaktır. Hep tekrar edeceğim kural ise şu olacaktır, hemen reklam yapmayın
belli bir yere gelene kadar arkadaşlarınıza ailenize haber vermeyin teke tek
yaşayın ilişkinizi.
Ortak çevrenizden birisi olsa dahi mümkünse gizli yaşamaya bakın, biliyorum biraz zor alacaktır belki ama ilerisi için oldukça sağlıklı olacağını düşünürüm ve test etmişimdir.
2 SEVİŞME
Dediğim gibi eğer muhafazakar bir tipseniz sevişmeyi mümkün
olduğunca ertelemeyi seçeceksinizdir, oysaki gözler birbirine vurulmuşken ve
muhabbet ettikçe içinizdeki ateş yükseliyorken sevişmeyi çok ertelemeyin. Bu
arada bazı erkekler sanki hayatının aşkını bulmuş numarası çekebilirler bu da
aşmanız gereken bir problem ama karşınızdaki insanın abuk sabuk konuşması ve
heycandan ne yapacağını bilememesi iyi bir işaret olabilir. İçgüdülerinizi
dinleyin ortada sakat bir durum varsa zaten hisleriniz size bunu söyliyecektir.
Ama içinizden deli gibi sevişmek gelirken “aman ben bu işi biraz erteliim zaten
çok istiyorsa bekler” veya “bu kızla biyere varılmaz annem arkadaşlarım beğenmez”
gibi dış etkenlerin tufasına da düşmeyin derim.
Seviştikten sonra siz karşınızdaki insanın sahibi
değilsiniz, o size ait değil, size sadakat göstermek zorunda da değil. İki
insan kendiliğinden sürekli sevişmeye devam etmek isterse işte o zaman ilk
adımları atmış sayabilirsiniz. Yine çok yakın 1-2 kişi dışında reklam etmeyin
ilişkinizi bekleyin.
Tenler ve ritm oturana kadar kimseye haber vermeden muhabbet
edin sevişin zaten eğer ortada sağlam bişey olacaksa kendiliğinden olmalı,
karşınızdaki insanı bir kalıba sokmaya çalışmayın veya o hoşlansın diye
kendinizi paralamayın. İçinizden geldiği gibi doğal yaşanıyorsa ve bu 10
sevişmeyi geçtiyse ( yine içgüdüleriniz size bu rakamı değiştirebilir
hislerinize güvenin) 3. Etaba geçebilirsiniz.
3 SOSYALLEŞME
Muhabbetiniz çok güzel tenler uyumlu herşey yolunda olsa
bile, hemen annenizi aramayın veya arkadaşlarınıza “sevgilim var” demeyin.
Bekleyin.
İlişki yaşadığınız insanla kimseye haber vermeden
sosyalleşin, yemeğe çıkın gezin dolaşın sinemaya gidin hatta mümkünse bir
tatile çıkın. Bu esnada karşınızdaki insanın sadece size değil hayata karşı
nasıl davrandığını da öğrenmiş olursunuz.
Hayat sadece sex olmadığından birlikteliklerin sağlıklı
olması için ortak sosyalleşmelerin ve hayat paylaşımlarının ne kadar önemli
olduğunu anlatmama gerek yok ama karşınızdakini hem sevgi hem saygı hem şefkat
hem de güven açısından test etmeniz için de teke tek sosyalleşmeler ve tatiller
inanılmaz etkili olacaktır.
Birbirinize zaman verin ve yine hislerinize güvenerek 1-2 ay
sossyalleştikten sonra ve hala tensel ve cinsel yaşamınızdan birşey
kaybetmediyseniz artık 4. Etaba geçebilirsiniz.
4 ARKADAŞLARLA TANIŞMA
Artık belli bir seviyeye gelen ilişkide iki insanın ayrı
ayrı hayatlarının bir şekilde kesişmesi gerekmektedir. Bu seviyeden sonra artık
tek eşlilik sorumluluk duygusu ve bağlılık ön plana çıkar.
İkili ilişkinin gerekleri olan beraber karar vermek plan
yapmak ve ortak arkadaşlarla sosyalleşme etabı çiftin aşması gereken sondan bir
önceki etaptır.
İlişkide olduğunuz insanın “dost” dediği insanlarla vakit
geçirin, iş ve sosyal çevresinde beraber olduğunuz kişiyi sevdiğinizi
saydığınızı onun sizin için önemli olduğunu hissettirin.
Emin olun ki bu davranışlarınız ilişkiniz için çok önemli
yer tutmaktadır.
Erkekler ve kadınlar bu etapta artık kesinlikle saygılı, sadık,
sorumluluk sahibi, toleranslı, iyi niyetli, hoş görülü ve güçlü bir karakter
yapısı ortaya koymalı ve karşı tarafın çevresiyle iyi geçinmeye çalışmalıdır.
Herkes herkesle anlaşmak zorunda değildir tabii ki ama ikili
ilişkide çiftlerin kendi kendilerine ayrı sosyalleşmeleri ve sadece başbaşa
kalarak ilişkiyi sürdürmeleri ilişkiyi zorlıyacak bir etkendir.
Artık “sevgilim” diyebileceğiniz ve arkadaşlarınızla ortak
vakit geçireceğiniz kişiyle hayat arkadaşı olma yolunda önemli bir adım attığınızı
düşünüyorsanız 5. Etaba geçebilirsiniz.
5 AİLE İLE TANIŞMA
Aslında yukarıda saydığım etapların doğal sonucu olan bir
durumdur, kişisel ve sosyal olarak birçok etabı rahatça geçtiğiniz için artık
ailelerle tanışma oldukça rahat geçicekmiş gibi görünebilir.
Her ne kadar büyük şehirlerde yaşasak da sevdiğimiz insanla
ortak şeyler paylaşsak da her ailenin kendine has kültürü vardır ve yaşlı
insanlar kolay değişmezler. Hele ki kültürüne bağlı bir aile ise sizden size
uymalarını bekliyceklerdir. O yüzden aile ile tanışmadan köşeli kültürel
yapılarını sevgilinizle konuşun, onlara ters gelebilecek bazı davranışlardan
kaçının. Hele ki onların evine gidiyorsanız unutmayın ki “misafir evsahibine
uyar”.
Eğer siz onların kültürüne saygılı olduğunuzu
hissettirirseniz onlar da sizin evinize veya ortamınıza geldiklerinde size
gerekli saygıyı göstericeklerdir.
Sevgilinizin ailelerinin biricik çocukları olduğunu
unutmayın, siz de ailelere bu hissiyatı verirseniz yani “en az sizin kadar
seviyorum ve saygı duyuyorum” mesajını verirseniz karşı tarafın da ailesiyle
ortak mutlu bir ilişkiniz olur.
Ha bundan sonra artık evlenir misiniz çocuk mu yaparsınız
aynı evde mi yaşarsınız veya aynı şekilde devam mı edersiniz o size kalmış.
Bu anlattıklarımı tersten yaşamaya çalışan insanlar taşrada
veya muhafazakar ailelerde bir şekilde ilişkilerini sürdürebilirler ama benim
gördüğüm kadarıyla modern şehir hayatında sahiplenmek ve sadakat biraz özveri
gerektiriyor.
Birazcık yardımım olucaksa ne ala ama unutmayın ki her koyun
kendi bacağından asılıyor bu yüzden ilk başta söylediğim gibi hislerinize
güvenin ve önce kendiniz "sevgili" olun gerisi gelicektir.
26 Ocak 2012 Perşembe
Evet ben bir fransızım.
Evet ben bir fransızım.
Yaşananlara ve olanlara ilk fransız kalışım ise liseden mezun olduktan sonraki hayatımla başlamıştır. Ve yaklaşık yirmi yıldır da devam ediyor ülkeyi ve dünyayı anlama çabam. Çoğu zaman da fransızlaştırdığım oluyor insanları, beni hiç anlamadıkları için.
Adana'dan onbir yaşında İstanbul’a okumaya gelmemle başladı
Fransız olma sürecim. Her ne kadar ilk başlarda biraz korkmuş olsam da, hayatımda en mutlu günlerim geçti belkide Galatasaray Lisesinde.
Galatasaray Lisesi benim için beyoğlunun okuluydu.
Beyoğlunun gizli kültür hazinesiydi. Kurtarılmış bölgeydi.
Okulun içindeki kültür dostluk dayanışma ve samimiyet hat safhadaydı. Ve bu kültür birikiminde sanırım fransızların payı da oldukça büyüktü, zaten "frank" ingilizcede samimi anlamına gelir. Kaliteli hocalarımız ve bizden büyük abilerimizle sanki başka bir dünyada yaşıyorduk.
Çok kral fransız hocalarımız oldu, ki aslında 12 eylül sonrası kaliteli hoca sayısı düşmüştü.
O baba fransız hocalar bize hiç ermeni soykırımını yapmışız veya hiç dersimi katletmişiz gibi davranmadılar.
Veya binlerce faili meçhulun yaşandığı ülkenin vatandaşları değildik sanki.
Fransız hocalar bize oldukları gibi davranıyorlardı, fransız gibi.
Acaba fransız gibi mi ?
Bir insanın kendisi gibi olması fransız gibi olmak mıdır ?
Ya da biz bu adamlarda mı tattık acaba kendimiz gibi olmayı ?
Annemiz anne gibiydi oysaki, babamız da baba kardeşimiz kardeş, vatanımız vatan,
askerimiz asker gibiydi.
Peki kimdi bu insanlar sosyal kürklerinin altında
nasıl bir iskelet vardı ?
Her maskenin altından bambaşka insanların çıktığı ve kimin ne olduğunun özenle gizlendiği bir ülkede, samimiyeti ve kendimiz gibi olmanın dayanılmaz hafifliğini hissettik ve yaşadık biz o yaşlarda.
Sanki rönesansı kendiliğinden yaşamışız gibi sadece benliğimize konuşurdu fransızlar, onlar için kolaydı böyle konuşmak. Peki ya biz ?
Bir rüya bir hayal gibi de olsa bazen, sanki aydınlanmayı yaşamışız bitmiş de moderniteyi konuşurmuş gibi hissetmemize ne demeli ?
Evet ben bir fransızım bazen, bazen de alman, şarkı söylerken ingiliz, düşünürken de rus bazen.
Sadece bu mu ? Ben bazen maymunum bazen de kartal bazen çekirgeyim bazen de sürüngen.
Ancak şekil değiştirince uyum sağlıyorum farklı düşüncelere.
Bukelamunları mahkemeye mi versek acaba dolandırıcılık yapıyorlar diye ? Veya çekirgeleri ? Veya sinekleri ?
En iyisi bizim gibi düşünmeyenleri yargılayalım, en kolayı o gibi görünüyor şimdilik ...
28 Aralık 2011 Çarşamba
YENİ YILDA
Olamayanların olmasını
doyamayanların doymasını
soramayanların sormasını
bulamayanların bulmasını dilerim
Bilemeyenlerin bilmesini
silemeyenlerin silmesini
süremeyenlerin sürmesini
yürümeyenlerin yürümesini dilerim
Eremeyenlerin ermesini
veremeyenlerin vermesini
deremeyenlerin dermesini
düremeyenlerin dürmesini dilerim
Küskünlerin dönmesini
üzgünlerin gülmesini
halsizlerin hallenmesini
kahkahaların şenlenmesini dilerim
Affetmeyenin affetmesini
Sabretmeyenin sabretmesini
Hakkedenin hak etmesini
Şükretmeyenin şükretmesini dilerim
Hepimize uygun bir yeni yıl dilerim
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)